Bu sözü
çok duyduğunuza eminim. Ben de nadir olmayarak duyuyorum. Falcılığın, tedavi
için muskanın, okumanın üflemenin bu kadar yaygın olduğu bir toplumda, “ver
tahlili, gör halini” beklentisi olması çok doğal. Henüz bu konuda bir
sorgulamaya giremedim, sakal da olunca hastalar sonra okuyup üflüyor ondan
soruyor diyecek, biraz daha tanıyalım birbirimizi, güvenimiz pekişsin belki
sorarım.
Geçen
perşembe yine geldi böyle bir hasta. 3 arkadaşıma anlattım hikayeyi ama
dayanamadım yazmasam olmuyor (buna ayrıca döneceğim müsaadeniz ile). Masanın
köşesine ilişti ve konuyu da fazla uzatmayalım diyerek doğrudan topa
girdi
“yüzüm,
ellerim ve dahi her yerim şişti, tüm tahlillerime bakmak istiyorum” …..
Bakalım … %#}?xQ…. Bakalım
Şimdi
bile derin bir nefes alıp offf diyorum. İşte o derin nefes alıp verme anında
hekimlik anları bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Ona siz değil ben
karar veririm ifadesi yüzüme yerleşti, vazgeçtim ne gereceğim kendimi iste
gitsin “tüm tahlilleri” hasta da gitsin senin sinirin de. Kızacaksın
da ne olacak sanki?….. Yanılmıyorsam bu tur istekler yüzünden hastaları ile
papaz olup ses yükseltenler de sinirlerini harap edenler de var aramızda,
yalnız değilim ama bugün neme gerek diyorum. İşte gitsin hasta da dert de
gitsin. Ama yapamadım çünkü bu günün ikinci hastası idi.
Perşembe
günü biraz karmaşık bir gündü, durdum durdum uzaktan eğitimle üniversite
okumaya karar verdim. Karar güzel ama vizeler var ve gecen hafta vizelere
girmem lazım. iki ayrı randevum ve bir de misafirlik var. Hepsi ayni gün. Tüm
bu trafik ise İstanbul’un apayrı köşelerinde gerçeklesek güne acaba hangisini
yetiştiremeyeceğim endişesi ile başlamışım. Kafam atik ilk hasta da geldi, …
yetişmem lazım da ilk sırayı aldım da kem de kum de ve elimde bir reçete…
Sanırım ben de “açık büfe” hekimim, verin dedim reçete mi yazılacak,
neymiş bakayım. “Atarax” sürekli gittiği dermatolog özelde ve
muhtemelen devletin %200 katkı payını hazmetmek zor geldi, hani SGK’ nın karşıladığı
muayene bu şekildeyse ilaç nasıldır diye korkarak bari bunu “sağlık
ocağında yazdırayım” ay sonu kiraya para kalsın derdinde. Sordum sorun
nedir, işte kaşınıyorum, başım ağrıyor, gerginim. Uykunuz nasıl, çok yorgun
olursam 3-4 saat uyuyorum diyor. Neden öyle az uykunuz var işte bir şeyler evde
okulda sorunlar falan. Dermatoloğunuz söylemiştir sizce bu kaşıntılar sıkıntıdan
olabilir mi?…. mır mır ve hım hım (duymuyorum sanırım) Boğazım da
ağrıyor diyor. Sigara içiyor musunuz diye soruyorum -hııı der gibi oluyor. Uzun
uzun sigarayı bırakın diyorum. Sonra başınızın neresi ağrıyor, enseniz ağrıyor
demek. Bakalım tansiyona. Aaaa sürpriz yükseklerden başlıyor tıkırdamaya..
-İçiyor musunuz ilaçları…
-yok
bıraktım 3 aydır.
-Neden
bıraktınız?
-Düştüm
omzum çok ağrıdı onun ilaçlarını içerken başka ilaç içmedim.
-Eee
bravo yani diyorum.
Biraz
ilaç uyumu, düşmenin tansiyondan olabileceği konuşması falan filan. Sigara
tansiyonu da yükseltir cart curt kesiyorum ahkamı sağdan soldan. Sonra giderken
bilgisayara bakıyorum sigara: hic kullanmamış. Öyle yazmışım. Ne zaman başladınız
diyorum, neye diyor, sigara diyorum içmiyorum ki diyor. Ama ve fakat yani
diyorum. Sabahın kendime siniri ile süper başlamışım. Alttan almıyorum haliyle
bravo sakin içmeyin boğazınıza ballı süt iyi gelir ama lütfen ilaçlarınızı
düzgün kullanın diye yolcularken yuh çekiyorum kendime.
İlk
hastada böylesine sağlam çuvalladığım için tüm tahlilleri istiyorum diyene bir
şey diyemiyorum, ya da demediğimi sanıyorum. Bu sefer tedbirliyim önce
bilgisayar. E03: Hipotiroidizm tanısı… Tiroid ilaçlari… guatr ilaçlarını içiyor
musunuz diyorum. Yok diyor 1,5 aydır bıraktım. Freddy is back. Göz temasını kızarken
kuruyorum muhtemel. Ya hu niye? e ondan şişmistir her yerin diyorum. Tanılarda
HT’de var tansiyon ilaçlarını içtin mi diyorum? Evet diyor. Bilmiyor ki makas
parmaklarım açılmış ve SGK kayıtlarına zaten bakmışım o ilaçlar da gecen ay
bitmiş. Ama bitmiş görünüyor diyorum hani içiyordun…… Kızdım diye niye
yalan söylüyorsun diye son bir sallıyorum. Bıçağı bir de çevireyim diyorum iyice
kanasın. Siz bir ayda buraya kaç kere geldiniz neden söylemiyorsunuz ilaç
içmediğiniz diyorum.. tüm tahlilleri isteyen hali geri geliyor, bir de e
be doktorcuğum bir aydır senin aklın neredeydi niye sormadın diyen freddy is
back. Mahcup. Bu sefer karşılıklı offf çekiyoruz ve ben neyse ki henüz
freddy’yi geri gönderebilir haldeyim, sonuçta beni de biçecek namussuz. Tamam
diyorum kusura bakmayın ben de önce sorsaydım iyiydi, kızmıyorum ama siz de
niye böyle yapıyorsunuz? Kendinize zarar. Amannn! diyor ölümden ötesi mi
var?…
Kemal
Kuşcu’nun bir kronik hastalıklarda ilaç uyumu çalışması vardı, belki
biliyorsunuzdur, keşke size de dinlettirebilsem o çalışmayı. Belki Marmaralılar
dinlemiştir. Ölümden ötesi mi var? Bir uzaklaştırmadır demişti sorunu ve hekimi
çaresiz bırakmak için söylenen bir kaçış. Diyorum bu kaçış, o dediğiniz gibi
olmuyor, yapmayın böyle. Duruyor. ne oldu neden kestiniz ilaçları diyorum.
Gözleri doluyor, peçete hazır böyle durumlarda veriyorum.
Eee
diyorum.. tansiyonu ölçüyor musunuz nasıl gidiyor. Bakamıyorum diyor. Tansiyon
aleti varmış ama bozulmuş. Bir akşam bu yavaş ölçüyor gibi bir şey demiş gecen
ay. Tüm tahlilleri istiyorum diyen dil becerisi ile. Gelini de tansiyon aleti
aldık kötü mu ettik demiş. Lafı yiyince, fırlatmış atmış tansiyon aletini bir
duvara, ilaçları ise öbür duvara. 1,5 ay sonra her yeri şişmis hali ile. Şimdi
ayrıca kederden ağlıyor da. Tamam diyorum filmi biraz geri sarmaya çalışarak.
Tüm tahlillerinize bakalım. Siz de ilaçlarınızı düzgün kullanın. Tansiyonu da
gelin burada bakalım, üzmeyin kendinizi. Çoğu zaman bu dil becerisi ile karşı
karşıyayız ASM’de. Bir dertleri var anlatamıyorlar, biz de sormayı bilmiyoruz,
dil ortak sonuçta. Üzerine kendi dertlerimiz de binince kavga kaçınılmaz
oluyor. Çoğu arbede hasta hekim tartışması bu dil nedeniyle oluyor belki kim bilir?
Sonra o arbedeler birikiyor birbirinden nefret eden hastalar ve hekimler
geliyor kanlı bıçaklı oluyoruz.
Aile
hekimliği disiplini adına tartışmalı geçen bir ayın ardından, kavgalar ve
streslerle geçirdiğim, bir ayın ardından fevkalede şahsi bir gözlem oldu bu
perşembenin 1 ve 2 nolu hastaları. Paylaşmak istedim, yazmasam olmuyor. Kendimi
iyi hissetmek, iyi bir şey yaptığımı hissetmek, kendimi önemli görmek için. Ama
daha önemlisi size yaptığınız işin aile hekimliğinin ne kadar önemli olduğunu,
sizin ne kadar önemli ve kıymetli olduğunuzu söylemenin başka bir yolunu
bilmiyorum. Diğerleri yalan geliyor, artık bu yazı ne kadar samimi ise öyle
kabul edin ancak bunu söyleyebiliyorum. Çok kıymetli bir iş yapıyoruz,
hastalarımız biliyor, biz biliyoruz, ben biliyorum. Hepinizin benden çok daha
iyi hikayeleri var eminim. Hepinize çiçekler geliyor, bugün Kocaeli’den bir
arkadaş yazdı, bir hastası hediye getirmiş, bir diğeri ise boya ile çıkagelmiş
odanı boyayayım diye (OKB’sini tedavi etmesi lazım olabilir ama sorgulamak
lazım ama belki gerçekten iyilik ile gelmiştir).
Bir
metropolde bir insanın aile hekimi olması, doktora mı gideyim diyebileceği
gerçek bir hekimi olması paha biçilemez. Galiba muayenehanecilikte vardı onu da
insani olan herşeyi kesen zihniyet budadı. Ama bunlar acilde yok, bunlar
hastanede çok az. Bu anlar hayatta çok çok az. Bu kıymetli birinci
basamağa sahip çıkmamız gerekiyor. Bizden başka kimse birinci basamağı ve
hastalarımızı savunamaz. Bu nedenle tüm bu uzun mektubu galiba aşağıdaki son
cümle için yazdım.
4 Aralıkta
2013 saat 11.00’de Zeytinburnu’nda olman gerekiyor. Acilde değil. ASM’de değil.
Önceden hastalarınıza haber vermeyi unutmayın.
Emrah KIRIMLI
https://istahed.org.tr/haber.php?id=469
Emrah Kırımlı