Yeni Torba Yasa ve Aile Hekimliği Sistemi
Değerli meslektaşlarım Kamuda yöneticilik yapmış
arkadaşlarımda kabul edecektir ki böyle bir pratikten geçenlerin
alışkanlıklarından biri de resmi gazeteyi takip etmektir. Sağlıkla ilgili bir
kanun, yönetmelik veya tebliğ gördüğümüzde bunu gözden geçirmek, en azından
işini iyi ve güncel yapmak adına, önemlidir. Son yıllarda ne yazık ki torba
yasa diye bir kavram yerleşti Meclisimize. Hiç alakası olmadığını düşündüğünüz
bir yasanın içersinde bir madde geçiyor Meclisimizden ve bu madde çok önemli
bir takım değişiklikleri getiriveriyor. Ve bu değişiklikler bazen tüm bir
meslek grubunun yaşantısını değiştirecek kadar da önemli olabiliyor.
Yüce Meclisten 3 Ocak 2014 günü geçen Torba Yasa da böyle
özelliklerde bir yasadır. Bu yasa ile 1. Basamak Sağlık Hizmetlerinden 3.
Basamak Sağlık Hizmetlerine, Kamu Sektöründen Özel Sektöre, İşçi sağlığından
ilk yardıma kısaca askerinden! profesörüne sağlık sektöründe çalışan ve yeni
tanımlamalarla çalışacak olan herkesin
hayatını direkt etkileyecek kanun maddeleri bir günde geçti.
Kanunla sağlık hizmetlerinin diğer alanlarında getirilen
değişikliklerin etkileri hakkındaki yorumları ilgili alanlarda çalışan
meslektaşlarıma bırakarak Aile Hekimliği Sistemini ilgilendiren kısımları hakkında
birkaç söz söylemek istiyorum izniniz olursa.
Ebe, hemşire arkadaşlarımızın hakkında yapılan
düzenlemelerle, yardımcı ebe hemşire ünvanlı yeni bir meslek grubu oluşturuldu.
Hepinizin bildiği gibi, bu sene nasıl olduysa bir anda her yerde açılıveren,
özel sağlık meslek liselerine alınan binlerce gencimizin getirilen istisna ile
ebe ve hemşire unvanını kullanabileceklerini söyleyelim önce. Bu gençler
açısından kazanılmış bir hak gibi dursa da “yeterince eğitim alacaklar mı?” “4
sene sonra sağlık açısından nasıl bir etki yaratacaklar?” sorularını da
sormadan geçmek zor. Daha başka
düzenlemelerde var ancak bu konularda eminim benden daha yetkin arkadaşlar
varsa sakıncalarını ya da güzelliklerini söyleyecektirler.
Torba yasanın 10.
Maddesinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ek33. Maddesine bir cümle
eklenerek ;
“yoğun bakım, acil servis ve 112 acil sağlık
hizmetlerinde tutulan söz konusu nöbetler için yüzde elli oranında artırımlı
ödenir”
denilmekte dir. Burada bizlere
tutturulacak nöbet ücretleri ile ilgili bir iyileştirme yapılmakta, tabir
yerinde ise ağzımıza bir parmak bal çalınmaktadır. Ancak ilgili madde
esasen nöbet izni verilmeyen durumlar için yapılacak ücretlendirmeyi
göstermekte olup -%50 ücret artırımı havucunun- öteki ucunda olan şey, nöbet
tuttuktan sonra asla izin kullanamayacak olmamızdır. Yani paşa paşa nöbet
sonrası mesaiye devam edeceksiniz demektir. Yoğun bir nöbet sonrası yoğun bir
çalışma ortamında işlerin nasıl yürüyeceği, düşünülmediğine göre; Bakanlık aile
hekimliğinde çalışanların yeterince! yorulmadığından emin görünmektedir.
İkinci değişiklik ilgili
kanunun 21. Maddesinde. Burada da 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatların
İcrasına Dair Kanunun 12. Maddesinde yapılan değişiklik ve eklemelerle
“Kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışan ve yöneticilik görevi bulunmayan tabipler ile aile
hekimleri, kurum ve kuruluşlarındaki çalışma saatleri dışında ve kurumlarının
izniyle aylık otuz saati geçmemek üzere işyeri hekimliği yapabilir.” ve “Tabipler,
işyeri hekimliği eğitimi alma ve işyeri hekimliği belgesine sahip olma şartı
aranmaksızın 10’dan az işçi çalıştıran az tehlikeli işyerlerinin işyeri
hekimliği görevini yapabilirler.”
denmektedir. Bu da geçim sıkıntısı çeken
meslektaşlarımız için ilk kez açılan bir gelir kapısı gibi görülmektedir.
Bildiğiniz gibi aile hekimliği kanununda her ne isimle olursa olsun başka bir
işte fiilen çalışarak ek gelir elde etmek sözleşmenin feshi ile sonuçlanırken
şimdi ağzımıza bir parmak bal daha çalınmaktadır. Ancak gene ufak tefek birkaç
kelime işleri karıştırmaya yetiyor ne yazık ki. Daha önce işyeri hekimliği
yapan arkadaşlar hatırlayacaktır; işyeri hekimliği yapmak istediğinizde
kurumunuzdan izin alırdınız ve mesai saatleri içinde belli bir zaman izin
kullanır bunun karşılığında da maaşınızdan bir kesinti yapılırdı. Artık kamu
dışında serbest çalışma yasaklandığından ayrıca maddede açık açık “çalışma
saatleri dışında” dendiğinden öyle bir şansınız yok. Bu durumda, saat 17 den
sonra, hiçbir işyeri kolay kolay işyeri hekimliği sözleşmesi imzalamayacağına
göre; hazır maaşımızda biraz daha düşüp gelir sıkıntısı yaşıyorken, şu
Bakanlığımızın bir türlü oturtamadığı esnek mesaiye geçiverin artık. Kazan
kazan yani win-win hem siz hem Bakanlık. Bu arada nöbetinizi de esnek mesainize
uydurmayı unutmayın. Ayrıca meslek kuruluşumuzla (tabip odaları) Sosyal
Güvenlik Bakanlığı arasında sürtüşme konusu olan sertifika şartını da
kaldırarak bir gol daha atıyoruz ki
nediyelim zaten hepimiz iş yeri ve işçi sağlığı konusunda her türlü bilgiye
sahibiz. 10 işçiden az işçi çalıştıran iş yerlerinde de sağlık bu bilgiyle
korunur. Ama bir işçinin başına bir şey geldiğinde yangından en son
kurtarılacak, hatta ve hatta ilk önce yakılacak kişinin de siz olacağını
unutmayın. Sigorta poliçelerinizi yeniden düzenlemekte fayda var.
Getirilen 3. değişiklik 27. Madde
de burada da yine 1219 sayılı kanunun geçici 9. Maddesine şu ibare ekleniyor.
“Eğitime başladıkları tarihte
çalıştıkları aile hekimliği birimini en az üç yıl değiştirmemek şartıyla bu
maddeye göre uzmanlık eğitimini başarıyla tamamlayanlar, 7/5/1987 tarihli ve
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 3 üncü maddesi uyarınca
yapmakla yükümlü oldukları Devlet hizmetini ifa etmiş sayılırlar.”
Gerçekten Bakanlığımıza teşekkür
edebileceğimiz tek madde sanırım bu. Böylece Aile Hekimi Uzmanı olduktan sonra
birde yer değiştirmek için hep beraber tüm Türkiye yi dolaşmayacağız. Gerçi bu
maddeyi geçirmeselerdi yaklaşık 20000 doktorun karşılıklı mecburi hizmetlerini
nasıl başaracaklardı onu da sormadan edemiyor insan ama olsun gerekli bir
kanuni düzenlemeydi; iyi yaptılar. Ancak bu maddede ki ayrıntıya dikkatinizi çekmek istiyorum. Biz
hepimiz (halen Aile Hekimi Uzmanı olan arkadaşlarımız hariç) şu anda uzmanlık
eğitimi alıyoruz. Yani Aile Hekimliği Asistan Hekimleriyiz. Bunu unutmayalım
bir sonraki maddeyi tartışırken ihtiyacımız olacak çünkü.
Gelelim en son ve
hepimizi en fazla üzen 52. Madde ye. 5258 sayılı
Aile Hekimliği Kanununun 3. Maddesi ne getirilen değişiklikler şöyle;
“Aile hekimlerine ve aile sağlığı
elemanlarına 657 sayılı Kanunun ek 33 üncü maddesinde belirtilen yerlerde
haftalık çalışma süresi ve mesai saatleri dışında ayda asgari sekiz saat;
ihtiyaç halinde ise bu sürenin üzerinde nöbet görevi verilir.Bunlara entegre
sağlık hizmeti sunulan merkezlerde artırımlı ücretten yararlananlar hariç olmak
üzere, 657 sayılı Kanunun ek 33 üncü maddesi çerçevesinde nöbet ücreti
ödenir.”
İşte bence aile hekimliğinin
Bakanlığımızın gözünde sonlandırıldığının ifadeleri bunlar. Bundan sonra Aile
Hekimliğinin sonunun Sağlık Ocakları sisteminin sonuna doğru gideceği
kaçınılmaz . 1960′ lar da gerçekten iyi niyetlerle ve doğru stratejilerle
başlanan Sağlık Ocağı sisteminden de 1980′ ler de böyle vaz geçilmişti. Sağlık
ocaklarında görev yapan pratisyen hekimler her yerde kullanılabilir eleman haline
getirilerek ve çalışma ekibinden
soyutlanarak. Daha az maaş, 2. Basamak hekimliğine özendirme, kötüleme
ve karalamalar. En sonunda pratisyen hekimlerin 1. Basamak sağlık
hizmetlerinden soğuyarak ve yabancılaşarak geçirdikleri süreç.
Maddede yazan “ihtiyaç halinde ise bu sürenin
üzerinde” ibaresine dikkat çekmek bile istemiyorum. Sayın Bakanımızın ” çok
ağladılar nöbeti 8 saate indirdim” mealindeki sözlerinin ne kadar samimi olduğu
bu ibareden anlaşılıyor zaten. Ama “Aile hekimlerine ve aile sağlığı
elemanlarına 657 sayılı Kanunun ek 33 üncü maddesinde belirtilen yerlerde”
ibaresine dikkat çekmekte fayda var çünkü burada bakanlığımızın değerli
bürokratları çaktırmadan öyle bir gol atıyorlar ki evlere şenlik. Hani Sayın
Bakanımız diyor ya “Acil nöbeti tutacaklar ” diye alın size ek33. Maddede
belirtilen “yerler” ;
” Ek Madde 33 – (Değişik madde: 21/01/2010-5947 S.K./10.mad)
Yataklı tedavi kurumları, seyyar
hastaneler, ağız ve diş sağlığı merkezleri ve 112 acil sağlık hizmetlerinde haftalık çalışma süresi dışında normal,
acil veya branş nöbeti tutarak, bu nöbet karşılığında kurumunca izin
kullanmasına müsaade edilmeyen memurlar ile sözleşmeli personele…”
Yani neymiş arkadaşlar kendi kurumunuz dışında her yerde ve
her şekilde nöbet tutabilirsiniz artık, hayırlı olsun.. Üstelikte nöbet izni
filan yok parasını devlet ödüyor zaten. Cumhuriyet Hükümetleri tarihinde hiçbir
bakanlık bir meslek grubunun tamamına böylesine bir angarya getirmemişti sanırım.
Niçin böyle düşündüğümü açıklayayım isterseniz. Biliyorsunuz Anayasamız
vatandaşların çalışma şartlarını düzenlemiştir. İş kanunu da haftalık çalışma
saatlerini belirler. Haftalık çalışma saatleri dışında çalışma, fazla mesai adı
altında düzenlenir. Bu düzenleme de zorunluluk halleri öne çıkarılır ve belli
bir grup için, kendi işi ile ilgili ve genele yayılmayan bir çalışma
durumundan bahsedilir. Dolayısıyla bu güne kadar hiçbir kurum, çalışanına,
kendi görevi dışında kalan bir işle ilgili ve bir meslek grubunun tamamına yayılan
böyle bir zorunlu çalışma dayatmamıştır. Bunun anayasal tarifi ANGARYA
dır.
Size bir önceki maddeyi
tartışırken bizler şu anda Aile Hekimliği Uzmanlığı Asistanlarıyız demiştim. Bu
hukuksal olarak böyledir. 1219 sayılı kanunun Geçici9. Maddesi ile Tıpta Uzmanlık için bir istisna getirilerek
Aile Hekimliği Sisteminde fiilen çalışan tüm pratisyen hekimlere “uzaktan
ve/veya kısmî zamanlı eğitim metotları da uygulanmak suretiyle” Aile Hekimi
Uzman olma hakkı ve zorunluluğu getirmiştir. Yani Sayın Bakanımıza birilerinin söylendiği
gibi biz şu anda Sağlık ocakları sistemindeki halimizle “pratisyen hekim ” olarak çalışmıyoruz. Hepimiz
uzmanlık eğitimi de alıyoruz ve asistanız. Şimdi bu bilgininde ışığı altında,
söylermisiniz; hangi uzmanlık branşının asistan hekimlerine kendi branşları
dışında şu veya bu nöbeti tutmaları dayatılmaktadır? Bizim fizik tedavi veya İç
hastalıkları yada radyoloji asistanlarından hukuki olarak ne farkımız vardır. Hele
halen Aile Hekimi Uzmanı olan arkadaşlarımız ; resmen cildiye uzmanına git acil
nöbeti tut demektir bu.
Ayrıca birde her ne
kadar bu argümanı hiç kabul etmesek de Zorunlu Meslek Sigortası konusunda “bunlar
kamu görevlisi değildir paralarının yarısını bizim ödememiz gerekmez” diyen aynı
bakanlığın bürokratları değimlidir. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu bir
durumdur söylermisiniz? Hem devlet memurluğundan ücretsiz izinli olacağız. Hem
sizler 657 nin sözleşmeli personeli değilsiniz denecek. Hem uzmanlık eğitimi
alıyor olacaksınız. Hem statünüz kamu görevlisi olmayacak. Hem de branşınız
olmayan bir konuda size aylık zorunlu nöbet dayatılacak hem de en az 8 saat ve istisnasız.
Sayın Bakanlığımıza
diğer bakanlıklara örnek olacak birkaç öneri yapalım bari. Mesela Adalet
bakanlığı Avukatlara ayda 8 saat zorunlu savcılık görevi verebilir pekala. Ya da
noterlere Hakimlik nöbeti. İlkokul öğretmenleri boş geçen edebiyat derslerine
ya da tarih ya da yabancı dil her ne varsa pekala girebilir. İyide olur eğitim
şart çünkü. Karakol polisleri hudut sahillerde nöbet tutsun ya da jandarmaya da
yardım edebilirler, sonuçta güvenlik işi. Göz hekimi arkadaşlarımızı aile
hekimliklerinde istiyoruz örneğin nede olsa bir sürü sürücü olur raporu askere
elverişlilik raporu düzenliyoruz uzmanlık alanımız olmamasına rağmen.
Bir topluma sağlık
bilincini yerleştiremez iseniz ne yapsanız boş. Körüklenen tüketim sarhoşluğu
ile sağlık hizmetini de tüketmeye devam edecektir halkımız. Her çalışıp kolu
ağrıdığında, bir kez öksürdüğünde, bir kez başı ağrıdığında doktor hizmeti almayı çözüm gören insanlara
doktor yetiştiremezsiniz. Hele de Avrupa’nın neredeyse en sonlarda olan “kişi
başına düşen doktor” sayılarınızla. Otobanda emniyet şeridini kullanmayı
uyanıklık olarak gören insanların acilde işimi hallederim mantığını böyle
yenemezsiniz. Evet sağlık hizmeti tabiî ki ücretsiz olmalı. Her ihtiyacı olan
yerinde ve yeterince sağlık hizmeti alabilmeli. Ama bunun karşılığında gelip
aile hekimliklerine kaydını olmalı. Zorunlu olarak takiplerini yaptırmalı. Koruyucu
sağlık hizmetlerinden kaçtığında hem kanunen hem mali olarak bunun ceremesini
çekmeli. Acil bir durumu yokken ertesi gün aile hekimine gidecek kadar temel
sağlık bilgisini verebilmeliyiz insanlarımıza. Telaşa kapılmadan sakince neler
yapması gerektiğini bilmeliler. Buna rağmen emniyet şeridini keyfi kullanmak
isteyenler, mali sonucuna katlanmalı bu eylemlerinin. O zaman ancak aciller,
acil gibi hastane poliklinikleri, poliklinik gibi çalışmaya başlar. Bizde
işimizi yapmanın huzuru içinde geleceğimizi planlarız. Tabi söz verildiği ve
gelişmiş toplumlarda olduğu gibi bir aile hekiminin bakabileceği makul kayıtlı
insan sayıları ile.
Sonuç olarak değerli
meslektaşlarım tüm çekincelerimize rağmen onurlu bir meslek yaşamı, insani bir
hayat, halkımıza verilecek hayati katkılar nedeniyle dört elle sarıldığımız sisteme
ve branşımıza sahip çıkma günüdür. Eğer şimdi sesimizi çıkarmaz isek sonumuz
ağabeylerimiz ablalarımızınkinden farklı olmayacak ve bizden sonra gelecek genç
meslektaşlarımız gene 2. 3. Basamak hekimliğinden başka onurlu bir gelecek
göremeyecek. Bugünden itibaren Twiterdan Sayın Cumhurbaşkanımıza sorunumuzu
anlatmalı ve bu kanunu yeniden değerlendirilmek üzere meclise iade etmesini
sağlamalıyız. Başaramıyorsak her platformda ve her zeminde ama özellikle hekimliğini
yaptığımız ailelerimize bu yanlışı ve kendileri için gelişecek olumsuz geleceği
anlatmalıyız. Sözün kısası susmamalıyız.
Dr. Göksel ARSLAN
34.30.028 Nolu Aile
Hekimi
Misafir Köşe Yazarı