Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tanımına göre aşı reddi-karşıtlığı; aşı hizmeti kendisine sunulmasına karşın çocuğu adına aşılamaya yanaşmaması veya tamamen karşı çıkma durumudur. Aşı reddi tüm aşıları reddetme durumudur. Bundan farklı olarak aşı kararsızlığı ise; aşıya ulaşılabilirlik mümkün olduğu halde, bazı aşıların uygulanmasını kabul etmede gecikme ya da bazı aşıların uygulanmasına izin vermeme durumu olarak açıklanıyor. DSÖ aşı karşıtlığını en büyük 10 sağlık tehdidi arasında saymıştır. Sanılanın aksine aşı yaptırmayanların içindeki aşı karşıtlığının oranı, aşı kararsızlığı oranından oldukça az. Aşı yaptırmayanların çoğunluğunu aşı kararsızları oluşturuyor.
Aşı karşıtlığının tarihi aşılar kadar eski. İngiltere’de çiçek aşıları uygulandığında din adamları aşıları dine aykırı buldular. Çünkü aşılar hayvanlardan elde ediliyordu. Aynı zamanda çiçek hastalığı o zamanlar Tanrı’nın kırbacı olarak görülüyor ve ona karşı çıkmak Tanrı’nın iradesine karşı çıkmak olarak değerlendiriliyordu. Günümüzde bile bu kadercilik anlayışının etkilerini anne babalardan duyabiliyoruz. Tarihteki her aşı karşıtı kampanyanın sonucu ne yazık ki önlenebilir bulaşıcı hastalıkların artmasına ve binlerce ölüme yol açmıştır. Şu an bağışıklama hizmetlerinin dünyada yılda 3-4 milyon ölümü engellediği tahmin edilmektedir.
Son yıllardaki aşılama oranlarımızın yükselmesi, kızamık, difteri, boğmaca, tüberküloz, çocuk felci gibi mortalitesi yüksek hastalıkların azalmasına ve bu hastalıkları tanımayan yeni nesil anne babaların aşılamaya gösterilen ciddiyetinde azalmaya yol açtı. Yani “Aşılar kendi başarılarının kurbanı oldu”. Eminim hepimiz polikliniklerimizde aşı karşıtı ebeveynlerle karşılaşmışızdır. Aşı karşıtı anne-babalar sorulduğunda bu davranışlarını aşılarla ilgili yayılan komplo teorilerine-yanlış inanışlara-bilim dışı kaynaklara dayandırıyorlar. Bazen aşılarla ilgili öyle absürt iddialarla karşılaşıyoruz ki bu iddialara cevap vermeye çalışmak bile anlamsızlaşıyor (Aşıların insanları maymuna-domuza dönüştürme projesi olması iddiası – Aşıların içinde çip olduğu ve hepimizi kontrol altına almak istemeleri iddiası – Aşıların içinde domuz kanı, insan fetüsü, tavşan beyni, maymun böbreği, köpek balığı karaciğeri yağı, insan spermi vb. içeriklerin olduğu iddiası ve daha yüzlerce absürt iddia). Bu tarz aykırı iddiaların en temel özelliği yanlışlanamaz olmalarıdır. Siz aşıların içinde çip olmadığını hakkında laboratuvar analizlerini gösterseniz karşı tarafın cevabı; “o aşıyı inceleyen laboratuvar da onlardan zaten” gibi yeni bir yanlışlanamaz argüman olacaktır.
Bu tarz akıl dışı iddialar genelde paranoid kişilik bozukluğundan mustarip insanların zihinlerinin ürünleri olmakla beraber pratikte bu iddialarla karşılaşıldığında kişiyi mantıklı bir zemine çekmeye çalışmak, ama başarılı olamıyorsak da fazla ısrardan kaçınarak bir geri tepme etkisi yaşamamak adına bir sonraki görüşmeye kadar zaman tanımak gerekebilir. Bu aşı karşıtları genelde uzlaşılmaz bir noktada oluyorlar fakat tüm aşı karşıtları aynı katı iradeyi göstermiyor. Özellikle aşı kararsızları aşılar hakkında sosyal medyada yayılan iddiaların doğru olup olmadığını bize soruyorlar. Bu gruptaki kararsızlar, doğru bilgilendirme yapıldığında aşılara bizim aracılığımızla güven duyabiliyorlar. O yüzden temel görevimiz olan bağışıklama hizmetini layığıyla yerine getirebilmemiz için her ne kadar bilim dışı ve karşıtı olsalar da tüm anti-aşı kampanyalarına ve argümanlarına hâkim olmalıyız. Şimdi gelin beraber Türkiye’deki bazı aşı karşıtı grupları ve argümanlarını inceleyelim;
Öncelikle “Gerçek tıp yitik şifanın izinde” kitabının yazarı Aidin Salih ve onun tarafından kurulan Sade Hayat Derneği’ni ele alalım. Bu grup ve onlardan etkilenen aşı karşıtları daha çok muhafazakar kesime hitap eden argümanlarla aşı karşıtlığı yapıyor. Yaklaşımları daha çok geleneksel tıbbın ve doğallığın asıl çözüm olduğu, modern tıbbın aslında aldatmacalarla dolu olduğu yönünde. En sık tekrarladıkları ve sahada en çok duyulan argümanları aşıların içindeki adjuvan, stabilizatör ve koruyucu maddelerin, özellikle de “timerosal” adı verilen etil civa bileşiminin çocuklarda erken yaşta otizm başta olmak üzere; multipl skleroz, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, havale ve ani bebek ölümünden sorumlu olduğu yönünde. Çoğumuzun bildiği gibi bu civa meselesi 1998 yılında Londra’da gastroenteroloji alanında çalışmalar yürüten Andrew Wakefield adındaki bir doktorun aşılar ve otizm ile ilişkili yazdığı makalenin Lancet’te yayınlanmasına dayanıyor. Sonraki dönemlerde yapılan çalışmaların onlarcası aşılar ve otizm arasında nedensel bir ilişki bulmamış olsa da; hatta 2004’te yapılan inceleme sonucu Lancet makaleyi geri çekmiş olsa da, ne yazık ki aşıların otizm yaptığı iddiası hala aşı karşıtları tarafından ısrarla dile getirilen bir iddia. Yine Aidin Salih’çilerin sık dile getirdiği iddialardan biri sağlıklı doğan çocukların aşılarla hasta edildiği, aşısız çocukların hastane nedir bilmezken aşılı çocukların hastaneden çıkmadığı, aşıların doğallıktan uzak ve gereksiz olduğu, çocukların bağışıklığının öğrenme metoduyla gelişeceği ve hastalıkları geçirerek hastalıklara bağışıklık kazanacağı iddiasıdır.
Sadece aşılama kampanyaları sonrası kızamık, difteri gibi hastalıkların sayılarındaki azalmayla bile bu iddiaların saçmalığı ortaya çıkacaktır. Ama bu iddiaların küçük bir kısmı aslında doğru. Gerçekten de örneğin kızamık hastalığına yakalanmak da bağışıklama kazandırır. Ama kızamık geçiren bir çocukta ensefalit riski 1/1.000 iken kızamık aşısı olan bir çocukta bu oran 1/1.000.000dir. Yani 1000 kat daha yüksektir. Kararsız aileye doğal bağışıklamanın çocukta kalıcı hasarlar bırakabileceği ama aşılarda bu riskin çok az olduğu hatırlatılmalıdır. Başka bir iddia ise aşıların üretilmesinde hayvan serumlarının; özellikle de domuz ürünlerinin kullanılması yüzünden aşıların haram olduğu yönündeki iddialardır. Sağlık Bakanlığı asi.saglik.gov.tr’de bakanlıkça temin edilen aşıların hiçbirinde domuz ürünü bulunmadığını açıklamaktadır. Bununla birlikte yine de çekinceler olabilir. Bu durumda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu konuda verdiği fetvanın “dinen haram olan bir maddenin tedavide kullanılması caizdir” olduğu hatırlatılabilir.
Başka bir aşı karşıtı grup aşılara komplo teorilerini temellendirerek karşı çıkan aşı karşıtlarıdır. Soner Yalçın, Abdurrahman Dilipak gibi aslında mesleği tıp olmayan ama takipçilerine bilim dışı iddia ve bilgilerle aşılar hakkında yanıltıcı bilgiler veren kişiler bu aşı karşıtlarına örnektir. Gizli düşmanlar genetiğimizi değiştiriyor, küresel oyunlar var, Bill Gates aşılar ile dünya nüfusunu azaltacakmış, aşılar kısırlık yapıyormuş, ilaç şirketleri zengin olmak için aşıları yararlıymış gibi gösteriyor vs. gibi iddiaları bu kişileri sık okuyan hastalarımızdan duyarız. Asıl sorun bu tarz iddialara inanma eğilimi gösteren insanlardan ziyade, bu iddiaları düpedüz yalan söyleyerek dile getiren kişilerdir. Aşıların kısırlık yapmadığı, hatta çocukluk çağında geçirilmesi halinde kısırlığa sebep olabilecek hastalıklardan koruduğu, ya da ilaç şirketlerinin tabi ki para kazanmak için bu işi yaptıkları ama bu durumun aşıların yararsız olduğunu kanıtlamayacağını, aksine aşıların yararlarının bağımsız binlerce farklı çalışmalarla gösterilmiş olduğu, aşılar olmasaydı aşılarla önlenebilir hastalıkları tedavi etmenin şu ankinden çok daha fazlasına mal olacağı gibi bilgileri hastalarımızla paylaştığımızda belki bir nebze olsun düştükleri mantık hatalarından bilimsel zemine çıkarabiliriz.
Son olarak bahsetmek istediğim bir grup var ki aslında en acı verici olan aşı karşıtları bu grupta. Bazı meslektaşlarımız… Kimi zaman gerçekten öyle düşünenler, kimi zaman da aşı karşıtları açısından talep görmek için bilimsel gerçekleri saptıranlara şahit oluyoruz. Sıradan bir vatandaşın aşılar hakkında olumsuz söylemleri bir hekimin olumsuz söylemlerinin yanında çok hafif kalıyor. Hekimin aşı karşıtı olması, aldığı tıp eğitimini kötüye kullanması anlamına geliyor. Bu tarz hekimlerin kariyerlerini kanıta dayalı tıptan ziyade alternatif tıp alanında yönlendirdiklerini görüyoruz. Genellikle basın ve medya; aykırı iddialarda bulundukları için bu hekimlere söz vermeyi çok seviyor. TV’de biri aşı karşıtı biri de aşı destekçisi iki hekimin tartışmasını izleyen sıradan vatandaş bu iki fikrin bilimsel olarak eşit ağırlıkta oldukları yanılgısına kapılabiliyor. “Bazı hekimler de aşı olmayın diyor hocam” diyerek itiraz edebiliyorlar. Bu kişilere mutlaka aşı karşıtı hekimlerin sayısının aşı destekçisi hekimlerin arasında çok çok az oranda olduğu hatırlatılmalıdır.
Bir araştırmaya göre sosyal medya platformlarında yanlış bilgiler doğrulara kıyasla 6 kat hızlı yayılıyor. Aşı karşıtı grupların yalan-yanlış argümanlarını yaymaları açısından bu platformlar çok elverişli. Facebook, Whatsapp ve Instagram’da onlarca aşı karşıtı grup ve hesap var. Takipçilerini de giderek arttırıyorlar. Zaten başarılarını ve örgütlenmelerinin büyük bir kısmını bu platformlara borçlular. Sosyal medyadaki bir iddia bilimsel temele dayanmasa da aşılar konusundaki en kendinden emin olan kişinin bile içine şüphe düşürebiliyor. Hastalarımızın önemli bir kısmı da genellikle bu hesaplardan okudukları bilgileri gelip bize soruyorlar. Bu konuda evrimagaci.com, teyit.org ya da dogrulukpayi.com gibi sitelerden destek alabiliriz. Bu siteler internette yayılmaya başlayan çoğu iddiayı 10-15 kişilik ekiplerle titizlikle araştırıyorlar. Bununla birlikte biz hekimler sosyal medyada meydanı aşı karşıtlarına bırakmış durumdayız. Bu iddiaları gördüğümüz her platformda hiç çekinmeden bilimsel doğruları açıklamalıyız. Ancak bu şekilde aşılar hakkında yanlış bilgilerin yayılmasına engel olabiliriz. Bu yanlış bilgiler belki tamamen ortadan kalkmaz. Belki polikliniğimizde de herkesi ikna edemeyebiliriz. Ama bir kişinin bile ikna olması o kişinin çocuklarına sağlıklı bir gelecek şansı tanıyacaktır. Bu çabayı göstermek, hiçbir şeyden haberi olmayan bebek ve çocuk hastalarımıza karşı sorumluluğumuzdur.
SALİH BAĞDADİOĞLU